YARINI OLMAYAN NİNNİLER

Ninniler susmuş anaların dudaklarında, onları saracak annelerinin sıcak kucağı ve sevgi dolu nefesi yoktur artık yanlarında, masallarını okuyan ve başlarını okşayan büyükleri ise enkaz altında. Sersefil olmuş yorgun toprağa emanettir bitkin bedenleri yılmış minik canlarıyla.

BLOG

BİRGÜL KARAGÖZ

10/25/20232 min read

Sözü bile soğuk gelen bir kelime, varlığıyla tarifi mümkün olmayan yıkımlara neden olan ve insanlığın geleceğine en acı darbe. Yazıma Mustafa Kemal Atatürk’ün bir cümlesiyle başlamak isterim, “ Bir millet hayatî tehlikeye maruz kalmadıkça her savaş cinayettir” demiştir.

Savaş insan onuruna bir yıkım, insanlığa soykırım, çocukların masum ve saf dünyalarına saldırı ve devasa bir kıyımdır.

Bir çocuk düşünün, savaşın ortasında şarapnel parçaları teninde, bomba ve füzeler altında sarsılan bedeniyse, yarınını kurtarmayı başarsa da o derin travmayı taşıyacak hep ömrünce ,hem yüreğinde, hem de zihninde. Bir ırka, ülkeye, tarafa bakmadan harcanıyor minik bedenler savaşın esareti içinde.

Bir çocuk düşünün, son nefesini vermeden önce ; acı ve trajedi kokuyorsa, yazdığı son satır ve cümlelerinde; yaşadığı toprağa bırakıyorsa, hayattaki son dileğini son nefesinde; en yakın tanığıysa kaleminin ucundaki ıstırap yüklü, kelimeleri son söylediklerinde, bu onun vasiyetidir, çocuk kalbiyle bıraktığı kan kokusu sinmiş kelimeler can çekişir bu acıyı anlatırken kağıtta direnen cümlelerse.

Bir çocuk düşünün, yırtık yapraklar üzerine çizdiği resimlerin, silahların gölgesindeki karanlıkta ve kaybettiği sevdiklerini kuru toprak altında bırakmıştır, her defasında- savaşta yitirdiği babasına, atılan kurşunla kaybettiği ağabeyine belki de bir bombanın yıkıntıları arasında ölüşüne şahit olduğu, nefesi daha süt kokan , elleri yumuk yumuk olan minik kardeşine ya da canından çok sevdiği annesinin ölümüne tanık olmasıdır, savaşın yaşandığı günler içerisinde onları arar ve anar resim yapraklarının arasında özlem, acı, korku dolu gözlerle, gezinir yorgun elleri, solgun yapraklar üzerinde, onları sayfadaki resimde bulabilmek ve onlara kavuşabilmek ümidiyle.

Bir daha oyununu oynayamayacak olan o ufak eller, hayata gözlerini kapamış ve sonsuzluğa yumulmuş minik kirpikler, kana bulanmış parçalanmış cesetler, cennete uğurlanan ve melek olmuş minik bedenler, savaşın bıraktığı yıkım içinde birkaç rakamdan ibarettirler sadece.

Bir savaş oyunu dönüşmüşse gerçeğe, tüfeklerin ucundaki mermi can alıyorsa her seferinde, çocukların gözyaşları kurumuyorsa gözlerinde, göz pınarındaki buğusu kalkmıyorsa kirpiklerinde ve dünya göz yumuyorsa bu adaletsizliğe her seferinde, işte o dünya ölmüştür artık insanlığın gözü önünde.

Süt kokan nefeslerin soluğu kesiliyorsa, dünya acı dolu gerçekleri görmezden geliyorsa, masumiyet bir kurşunla can veriyorsa ve minik çocuk annesine; “Küçük çocukları, küçük kurşunlarla vururlar ki canımız daha az acısın değil mi anne, ? diye annesine sorduğunda sorusuna cevap bulunamıyorsa, işte savaşın bıraktığı trajedi daha nasıl anlatılır, her solukta ya da nefes alışta ve yanıt bulamaz ki bu soruya insanlıksa!!!

Ninniler susmuş anaların dudaklarında, onları saracak annelerinin sıcak kucağı ve sevgi dolu nefesi yoktur artık yanlarında, masallarını okuyan ve başlarını okşayan büyükleri ise enkaz altında. Sersefil olmuş yorgun toprağa emanettir bitkin bedenleri yılmış minik canlarıyla.